17 Eylül 2012 Pazartesi

'Ben'im için bütün zaferlerim!



Kimiz biz? 
Bizler, yıllarca "ay ne kadar kendinle barışıksın şekerim!" yalanıyla yaşayanlar...
Hep bir şeyleri kamufle etmek için verilen ödünler, yapayalnız ağlanan saatler, dışarıya sempatik takılmaktan yorulan bir ruh...

Sırf kendine yakıştıracak kıyafet bulamadığı için mezuniyetine gidemeyen o kızız biz. Sevdiği kızın yanına yakışmadığını düşündüğü için teklif bile edemeyen o delikanlıyız. Çocuğu utanmasın diye veli toplantısına gidemeyen anne, babayız. Öğrencileri ondan utanıyor diye öğretmenler odasına saklanan öğretmeniz. Biz kocası "bir içim su" hatun bulup eve uğramayan adamın karısıyız. Biz; sevgilisinin başkasını düşünerek onu öptüğünü bilen, onu kaybetmemek için susan onlarcası, yüzlercesiyiz.

Biz; hep ama hep başkalarına kendini kabul ettirmeye çalışan, dışlanan, bunu kamufle etmek için hep neşeli, hep güleryüzlü olan, sanki kanunmuş gibi...


Biz, belki de hep başkaları için yaşayan.
Biz, hep hayatını kendini kabullendirmek zorunda kalarak geçiren,
Biz, en iyi okullarda okusak da kilo yüzünden işe alınmayan,
Biz, hep o gülümseyen yüzün ardında akan yaş...

Bir gün, - eşin dostun, sevdiceğin, ailenin hiç beklemediği zamanda- kafasının kontağı atan ve zayıflamaya karar veren o cesur yürekleriz biz. 

Hani bazen ameliyatla zayıflamaya "kolay yol" diyorlar ya... Bilakis biz bu uğurda ameliyat masasına yatacak kadar, yeri gelip canını ortaya koyacak kadar yürekliyiz.

Biz, eşimiz dostumuz da rahat olsun diye günlerce, aylarca onları bu fikre alıştırıp, mutlulukla girmek istedik bu ameliyatlara. Kimimiz başardı, kimimiz hala eşiyle dostuyla, ailesiyle küs bu uğurda. 

Bazen diyorum ki; keşke bir anlığına, bir dakikalığına da olsa yerimize geçebilselerdi. Her gün neler yaşadığımızı, ne ağrılar çektiğimizi anlayabilselerdi. Yine de böyle ayak diretir, bu süreci bize zehir ederler miydi? 

Bir kez olsun yakın arkadaşları lüks bir yere giderken onları çağırmasa? Bir kez dış görünüşleri yüzünden terkedilseler? Bir sabah olsun kendilerine ait olmayan onlarca kiloyla, onlarca yorgunluk ve ayak ağrısıyla uyansalar, yine de bize "azıcık boğazını tut" diyebilirler miydi böyle? 
Çok isterdim, keşke bir gün olsun bizim yaşadığımız hayatı yaşayabilselerdi, yerimize geçebilselerdi...

Bizler "işin kolayına kaçtı" denilen büyük savaşçılar, bizler kilo vermeye başlayınca kıymete binen, kömürler altında kalmış elmaslar... Başkalarına dişini çektir desen gidemezken, sedyelere kendini atan muhteşem insanlarız biz. Ne yaşadığını ancak bir diğerinin bilebileceği kardeşleriz hepimiz. 

Ameliyattan sonra ağrıları geçen, yüzü gülen, kilo vermeye başlayan bizler için yeni bir sayfa bu hayat. Bizler dışarı çıkmaya, havayı koklamaya, hayata akmaya ve nihayet neşelenmeye başlıyoruz ameliyatlarımızdan sonra. 

Başkalarının, yaşamayanların asla anlamayacağı mutluluklar yaşıyoruz birbirimizle fotoğraflarımızı paylaşıp. Giydiğimiz bedenleri, yediğimiz içtiğimiz şeylerin sağlıklı olup olmadığını konuşmaya başlıyoruz. Daha bir başımız dik, daha bir parıldayarak gidiyoruz iş görüşmelerine. 

-----

Bana sık sık neden bu kadar gülümsediğimi soruyorlar. 
Sık sık "nasılsın?" sorunsuna "şahaneyim!" diye cevap veriyorum. Bu cevabı vermemin tek sebebi artık sağlıklı olmam değil. Zayıf, ağırlıksız ve ağrısız bir hayatın gerçekten ne kadar kolay ve güzel olduğunu anladım ben ve tadını çıkarıyorum. 

-----

Yıllarca başkaları için, başkaları üzülmesin diye, başkaları daha mutlu olsun diye olmaya çalıştığımız hali saklayan bizler, artık mutluyuz. Bizler artık hayatı iliklerine kadar içimizde hissediyoruz. Bizler zaferlerimizin tadını çıkarıyoruz. 

Yıllarca başkaları için, başkaları istiyor, diyor, mutlu oluyor diye yaptıklarınızı bir kenara koyun. Ameliyatınız sadece sizin kararınız, sizin zaferiniz. Bırakınız istemesinler, bırakınız dır dır etsinler. Edecekler de. 

Bu hayat sizin!
Onu nasıl yaşamak istediğinize siz karar verdiniz, verin. 
Lütfen etrafı bir anlığına kenara koyun ve aynaya bakın uzun uzun. Siz, tanıdığınız en güçlü insansınız. Siz, kolay yolu seçmediniz. 

Siz bir savaşçısınız, cerrahınız komutan.
Siz en süslü zaferlere layık, cesur bir yüreksiniz. 

Siz, tanıdığınız en güçlü insansınız.
Sizin için bütün zaferleriniz. 




Ben öyleyim...
Ben'im için bütün zaferlerim!...
















8 Eylül 2012 Cumartesi

Bu yeni ben de kim, aynada bakıştığım?






*Doç.Dr.Halil Coşkun - w/Başak Şekerpare sırasıyla 132-89-64 kg. 

Ameliyatınızın ilk iki ayı muhtemelen vay sıvı ne yesem, vay püreleri nasıl yapsam, vay ne kadar egzersiz yapmam doğrudur diye geçip gidecek ve siz kuvvetle muhtemel kendinize o kadar çok vakit ayıracaksınız ki gerçekte vakit ayırmanız gereken büyük kısma vaktiniz kalmayacak. Ne zaman ki; sorunsuz biçimde katılara geçeceksiniz, artık yemek ve öğün tercihleriniz otomatik sağlıklı bir düzene oturacak, işte o zaman içinize dönüp bulunduğunuz durumu hazmetmeye ve muhakeme yapmaya başlayacaksınız. 


İnsan ilk aylarda ne olduğunu anlayamıyor gerçekten de. En çok kilo kaybı ilk aylarda (ilk 3 ay maksimum) gerçekleştiği için biraz da onun sarhoşluğuyla ruhunu, aklında neler olup bittiğini pek önemsemiyor. Kendimden biliyorum. İlk ay 22 kilo verdim, hastalıklarım iyileşti ve o kadar mutluydum ki belki bunu hazmetmem gereken bir vakit yaratmadım kendime. İlk 4 ay sonucunda kilo kaybım aşağı yukarı 45'ti. Bu süre zarfında büyük eşşeklik edip mutlu olmanın yanısıra kafamı önüme alıp düşünmedim. Sağlığımı kazandım, kilo verdim, eyvallah fakat bunu güzelce hazmettiğimi itiraf edeyim ki düşünmüyorum. 

Sırf bu nedenle genellikle tüm cerrahlar bu opersyonla paralel giden psikolojik tedavi öneriyorlar fakat hem bu konuda çalışan uzman bulmak zor, hem de keseye göre uzman bulmak zor. O nedenle dediğim gibi şapkanızı önünüze alıp bu süreci hazmetmek için kendinize zaman ayırmalısınız. 






  


Siz bu satırları okuduğunuz sıralarda, ben ameliyatımın 15.ayında ve 64 kiloyum. Ameliyat olmak isteyen hemen herkes bana ameliyattan sonra "ne kadar güzel" olduğumu, ne kadar zamanda kendilerinin de böyle gözükeceklerini soruyor. Size bir sır vereyim. Ameliyatınızdan sonra kilo kaybetmeye başlayınca devamlı kendinizde daha önce görmediğiniz kusurları bulacaksınız. 

Şok haber: ben kendimi şu an güzel bulmuyorum. 132 kiloyla dışarı çıkarken kendini pek bir beğenen ben, şimdi her tarafıma bir kulp takıyorum. Teknik olarak şu kilo ve şu poziyonda dünyanın en rahat insanı olmalıyım değil mi? Ne yazık ki işler öyle yürümüyor dostlar. :)

Kilo verdikçe tatminsizliğiniz artıyor. Şayet başlarda 90 kiloyu göreyim yeter diyorsanız bu 80 oluyor, 70 oluyor, 60 oluyor. Bunun bir sınırı ve tatmini yok. Nerede duracağınızı iyi bilmek ve bu noktada doktorunuzla omuz omuza vermek zorundasınız.

Zayıfladıkça gelen bu özgüven probleminin sebebi; aslında aynadaki siz ile kafanızdaki yıllardır imajı oturan sizin bir türlü birleşmemesi. Bu iki imaj kafanızda birleştiği anda zaten emin olun mutluluğu ve huzuru bulacaksınız. Kafanızdaki siz ile aynadaki siz birleştiği anda eliniz bir daha xxl kıyafetlere gitmeyecek, yiyemeyeceğiniz kadar yemek sipariş etmeyeceksiniz. Hep söylüyorum; ameliyattan sonra kilo vermek-midenizdeki obeziteyi yenmek bir yana, kafanızdaki obeziteyi yenmek diğer yana. 

Bunu da ancak kendinize vakit ayırıp, midenize olduğu kadar beyninize de özen göstererek yapabilirsiniz. Tam olarak kendimi başarılı görmesem de, bu konuda hiç psikolojik destek almamış biri olarak epey ilerlemiş sayıyorum kendimi. 

Ben yaptıysam, siz de yapabilirsiniz. 
Obezite ameliyatları peri masalı değildir, obezite ameliyatları size vücudunuzu tanımanız, sağlıklı bir beslenme sistemi oluşturabilmeniz ve iştahınız konusunda en büyük yardımcıdır. Benden size tavsiye; ameliyat sonraki sürecinizde sadece vücudunuza değil, beyninize ve ruhunuza da hakettiği özeni gösterip obeziteyi hem beyninizden, hem vücudunuzdan defedin. 

İnanın bana vücudunuz yıllarca kendine ait olmayan bu yükleri taşırken, beyniniz de yılların yükünü taşıdı. Sadece siz farkında değildiniz. 

Biraz kendinize vakit ayırıp, ruhunuzu ve beyninizi de yenilemeye ne dersiniz? 
:)