28 Temmuz 2011 Perşembe

Adım adım umuda yolculuk...

Yine bir maceradan yenik dönmüş, yine evimin güvenli sularına, İstanbul'a dönmüştüm. En azından artık ne yapacağım kabaca kafamda belliydi. Tek önemli kısım bu kadar yandaş hastalıkla beni hangi hekimin kabul edip iyileştireceğiydi. Araştırmalarıma devam ettim, bir yandan da nette konuyla ilgisi olan herkesle konuşuyordum.                                                                           En sonunda çok büyük bir hastanede çalışan, İstanbul'da yıldızı parlamış çok meşhur hekimlerden birini aradım randevu için. Ne yazık ki sekreteri telefonda yarım yamalak beni dinleyip tam 7 ay sonraya gün verdi. Bir çoğunuzun da anladığı gibi bu en kibar haliyle beni başından savmaydı. "Risk alamıyoruz, kusura bakma." demenin arapçasıydı. Hayat boyu çeşitli yerlerde bu muameleyi o kadar çok görmüştüm ki, üzerinde durmadım. 
Gözümü Ankara'ya çevirdim bu kez, Ankara'da yıldızı parlayan bir hekimle görüşmeye karar verdim. Babam Ankara'da yaşadığı için kendisinden yardım istedim. Babam adını verdiğim hekimden -gerçekten nedini bilmiyorum- hoşlanmadı. Gerçi babamın birinden hoşlanması pek olası bir şey değildir ama...

Bana yeni bir doktor numarasıyla geri döndü. Bu seferki hekim İstanbul'un en büyük hastanelerinden birindeydi. Kendisi sadece beni telefonla dinledi ve görüşme tenezzülünde bile bulunmadı. "Bu senin ayakların zorluk çıkarır bize" tarzı geveledi ve malesef ki telefon adabından yoksun bir adamdı. Sırf arada babam var diye çemkirmedim ama muhtemelen hayat boyu kendisine uyuz olacağım. 

Tam "artık alıp başımı nerelere gideyim" haline gelmişken bir kez daha sezon açıldı. Bu sefer kesintisiz para kazanmak zorundaydım zira daha önce de ifade ettiğim gibi hem maddi, hem manevi batmıştım.2009 Kasım ayının sonlarında bir başka hekim bulduk. Ufak ama daha önce gittiğimiz, bildiğimiz bir hastanedeydi. Tam kendisinden randevu almak üzereydim ki hayatımı değiştirecek ilk adım olan telefon Meleğimden geldi. 

Tam beni artık kimse tedavi etmeyecek hissindeydim, yine umutsuzluğun kıyısındaydım ki bana Doç.Dr.Halil Coşkun'un telefonunu verdi. "Bu hoca da diğerleri gibi beni sepetlemez değil mi?" dediğimi çok net hatırlıyorum. "Hayır, bak göreceksin. O farklıdır..." dedi.

Gerçekten de Halil hoca farklıydı ve ben genelde her haltı rötarla gerçekleştiren naçiz kaderimde bu kez avantajlı konuma geçecektim...

*Fotoğraf Doç.Dr.Halil Coşkun'a aittir.