17 Temmuz 2015 Cuma

Mutlu sonlara inanın, lütfen!... :)



Kişisel gelişim ıvır zıvırlarına pek itimadım yoktur. Hep yazarım, hep söylerim. Ancak kişisel gelişim ıvır zıvırlarının bir tanesinde duyduğum şahane bir meseli aktarmak isterim. Derler ki: İnsan hayatı lastik bir toptur. Dibe vurmadan sıçraması, yukarıya yükselmesi imkansızdır. İşte hayatımın özeti demiştim bunu okuyunca. Dibe vurmadan belki de yükselmem imkansızdı. Vurdum ve yukarı çıktım, çok şükür.

Bu yazıyı hangi ruh haliyle, nerede, hangi acı ya da sevinçle okuyacaksınız bilmiyorum ancak bildiğim bir şey var. Lütfen, iyiliğe, mutluluğa olan inancınızı kaybetmeyin. "Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık" der Güzel Kuran'ın İsra suresinde. Çabamı, inancımı, umudumu hiç kaybetmedim ben. Sorguladığım, isyan ettiğim, haykırdığım çok oldu ama içimde bir yer her zaman umudunu sürdürdü. Siz de kaybetmeyin olur mu?

Bu sefer talihin çarkları benden yana dönüyordu diye ara vermiştim. Sanırım ameliyatımla birlikte sağ omuzuma konan talih kuşu üzerimde çiftleşmeye karar vermişti. :))

Etrafımızdaki "çok hızlı gidiyorsunuz aman dikkat!" diyen eş dosta inat, ailelerimizle birlikte bu isteme-nişan-nikah vıdıvıdı sürecini sündürmeme niyetindeydik. Çok garip biçimde birlikteliğimize çok sevinen eş dost, bu sefer "ayh biraz bekleyin" havası çalmaya başlamıştı. Kimseyi dinlemeye niyetimiz yoktu. Bu yaştan sonra, bunca acıdan sonra birbirimizi bulmuştuk. Birbirimizi tekrar sevgiye inandırmıştık. Niye ve tam olarak neyi bekleyecektik? (Hiiiiieç!)

29 Ekim 2011 akşamı bu sefer bizde aileler biraraya geldi. Daha önceden zaten yüzük takacağımız konuşulduğu için isteme-nişan birarada oldu. Ortalama 90 kilo falandım o zamanlar, hala kilo verme sürecindeydim ameliyatımın. Kıpkırmızı bir nişan tuvaleti vardı hayalimde ancak bedenime uygun bulamadım. Olsundu. Beyaz bir elbise buldum. Yine herkes beyaz ancak nikahta olur dedi ama ben bembeyaz mini bir nişanlıkla yine kendi devrimlerime imza atıyordum. Böylece o gece resmi olarak istendim.

Heyecan tavandı elbette. Çok aile içi bir nişan idi ama rüya gibiydi zira çok aşıktık. Hala öyleyiz. (Burada maşallaaaaaah çekilecek pls)



Konumuzdan bağımsız olarak bir şey itiraf etmemde yarar var. Biriyle evlenme sürecine girdiğinizde etraftan en çok duyacağınız söz "aman tatlı telaşlar bunlar ahahah" olacak. Aldanmayın. Hiç de tatlı değil. Düşünmeniz gereken milyar ayrıntı, kurmanız gereken bir ev, eşyasıydı, davetiyesiydi, tanıdıklardı, herkesi memnun etme telaşıydı canınız çıkacak. Zaten bu süreci bu kadar zor yapmanın nedeni sanıyorum insanların yılıp boşanmalarını falan engellemek olmalı. Zira teknik olarak devlet huzurunda atılacak iki imza örflerle bu kadar meşakkatli ve zor hale getirilebilir. Bu noktada çiftlere tavsiyem insanları değil, kendinizi memnun edecek tercihler yapın. İyi ki yapmışım dedikleriniz hep onlar olacak çünkü.

Gelelim sürecime. Nişandan sonra güne karar verme, gün alma, resmi işlemler vs için koşturduk.
Bunun yanında kilo veririmim devam ettiği için her gelinlik provam, gelinliğimi dikenler için bir kabustu. Göbek ve kol kısmımda kilo verimine bağlı sarkmalar olduğu için kollu ve oldukça hareketli bir model seçmiştim. Aslında mantıklı olan kilo verimi sürecini tamamlayıp öyle evlenmek fakat gönül ferman dinlemiyor tahmin edeceğiniz üzere. :)

12 Mayıs 2012. İşte bu ikimizin de hayatını değiştirecek, ikimiizn hayatını kalp şeklinde düğümleyecek tarihti. Gerek maddi durumumuzdan, gerekse yoğunluktan tarihin görüp görebileceği en temel davetiyeyi seçmiştik. Bizi mutlu etmişti, önemli olan ise sadece buydu.
İkimizin de tamamen unuttuğu fakat örfümüzde kapppppı gibi yeri olan kına gecesini bize ailelerimiz hatırlattı. O hep istediğim kırmızı elbiseyi olmasa bile ona yakın bir elbise giyebilmiş, muradıma ermiştim. Çılgınca eğlenceli olmadı ama nikahtan önce son adım olan kına gecesinin de hakkını vermiştik. (O uzun kırmızı elbise hala hayallerimi süslüyor!)

Günler geçmiş, nikah tarihimiz iyice kapımıza dayanmıştı. Size bir minik sır daha vereyim. Bu süreçte müstakbel eşinizle birbirinizin saçını başını yolmazsanız bir daha zor yolarsınız. Stres topu gibi gezdiğiniz ve ancak nikahtan sonraki sabah rahatladığınız bir dönem bu. (Aranızda gülen fesatlar var, hayır kastettiğim o rahatlama değil!)

Biz düğün istemiyorduk, ailelerimiz istiyordu. Biz nikah şekeri istemiyorduk, onlar istiyordu. Biz kimseyi kırmamaya çalışıyorduk ve fakat hem paramız, hem zamanımız bu trilyon ayrıntı için yetmiyordu. Nihayetinde nikahtan sonra dostlarımızla maç izlemeye gitmeye karar vererek bu zorlu dönemeçi de atlattık. (Nihayetinde GS - F B şampiyonluk derbisi vardı ve kimse kusura bakmasın ama kaçmazdı!!!) Netekim kaçırmadık. :)))

Günler geçti. Nikah tarihimiz kapıya dayandı. Aslında hçbir şeyi gönlümüzce yetiştiremedik. Trafiğe kaldık, evden anlı şanlı çıkarılamadım falan falan ama nihayetinde sevdiğim adamın kollarında olmak, bir ömür boyu onunla nefes alacak yemini etmek tüm aksaklıkların üstündeydi.

12 Mayıs 2012 tarihinde Üsküdar evlendirme dairesinde, nikah şahitliğimi can hocam Doç.Dr.Halil Coşkun yaparak Erdem Şekerpare, canım, ciğerim, hayatımın, evimin direği ile dünya evine girdim. Bizim oralarda şöyle bir tevatür vardır. Nikah şahidi mutlu bir evliiği olanlardan seçilir. Gerek mutlu evliliği, gerekse hayatıma attığı imza nedeniyle kendisinin nikah şahidim olmasını istediğimde beni kırmayıp hocam hayatımın bu önemli mihenk taşına daha imza attı. :)




Saat 18:00'de son nikah olarak kıyılan nikahmız sonrasında daha önce kararlaştırdığımız gibi maç izlemeye gittik. (Evet birçok kişi bu yüzden bize deli muamelesi yaptı, olsundu.) Önemli olan hayatımızı istediğimiz şeklide birleştirip, istediğimiz şekilde kutlama yapmamızdı. Üstelik o sene şampiyonluk hediyesini de biz almıştık. Daha ne isterdik?

Bu süreç, bu mutlu son zayıflamamla başlamamıştı. Bunu önemle anlatmak isterim. Hayatımında yıldızların ışıldadığı bu dönem, KARAR VERMEMLE, hayatımı değiştirmeye niyetlenmemle başlamıştı. Kendimde hissettiğim son güç kırıntısıyla hayata tutunmuş, adeta pençelerimi geçirmiştim.

Yaşamak istiyordum. Şimdi 20 yaşında ameliyat olanlara bakıp özeniyorum o yaşta hayatlaını kurtardıkları için. Ben kendimce geç kalmış ama kaderimin zamanlamasına göre kendime cuk oturmuştum. Tüm adımlarımın, çabalarımın meyvesini toplamıştım.

Bilmeniz gereken canlar; ben Allah'ın özel bir kulu değilim. Hayatınızı değiştirmeye niyetlendiğinizde, önünüzdeki çakıl taşların nasıl da birden yokolduğuna şahit olacaksınız. Benim kaderden anladığım; Tanrı karar vermemizi ve çabalamamızı istiyor. Sadece benim için değil, hepimiz için böyle. Ben, yola çıkarken isyan ettim, infial yarattım, idrak ettim, çabaladım ve çalıştım. Hepimiz bu süreçlerden geçtik ve geçeceğiz.

Başta alıntıladığımı yineliyorum.
"Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık"
O kadar doğru, o kadar aydınlatıcı, o kadar motive edici ki bu cümle benim için. O kadar kutlu ki...
Hayatımın en önemli kelimeleri desem yanlış olmaz.
Lütfen siz de inanın. Değişmeye niyet edin ve çaba gösterin.

Göreceksiniz, değişime şahit olacaksınız. Yeter ki inanın ki; mutlu sonlar var.
Ben bütün bunları çok parasız, çok hasta, çok kahırlanarak, çok isyanlarda ama hep umud ederek geçirdiğime göre her biriniz başarabilirsiniz.

Ben hepinizin sürecinize yürekten inanıyorum.
Mutlu sonlara innaın, lütfen. Fiizksel olmasa dahi, yapayalnızken elinizi tuttuğumu hayal edin. Bu yolda yalnız ve çaresiz değilsiniz.

Benimle aynı süreçleri geçiren sizler...
Hepinize yürekten inanıyorum.<3